*Bu yazının orjinalı İngilizce olarak Erica Swallow tarafından FastCompany’de yayımlanmış olup Zumbara topluluğundan Özlem Akan tarafından 2 saat karşılığında Türkçe’ye çevrilmiştir.
Sosyal ağlar sayesinde artık dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi biriyle herhangi bir şeyi paylaşmanız mümkün.
Bu hiper tüketimin sonu mu?

Silikon Vadisinde sabah 8:30 ve Neal Gorenflo şimdiden paylaşmaya başlamış durumda. Sabahları Google’a gitmek isteyen birçok insana hizmet veren Caltrain istasyonuna birkaç dakika mesafedeki Mountain View’deki evinde 15 aylık oğlu Jake’i komşusu ile ortaklaşa kullandığı bakıcısına teslim ediyor. Yerel bir kahve dükkanında birebir bankacılık sitesi Lending Club‘a bağlanıp düğününü planlayan birine, evcil hayvan işi kuran bir başkasına ve Pat adında taşınmak isteyen birine borç veriyor. Eski Peugeout bisikletiyle, indiğinde kullanmak üzere birkaç saatliğine ZipCar’ın kar amacı gütmeyen versiyonu CityCarShare’den kiraladığı Prius’u almak üzere San Francisco trenine atlıyor. Arabayla barındırma hizmeti veren topluluğun turuna katılmak için Berkeley’e geldikten sonra haftada bir gün çalıştığı SoMadaki paylaşımlı ofisine ulaşıyor. 47 yaşındaki eski borsa analisti durumu ‘Genellikle olan şu; insanlar bir defa paylaşmayı deneyimlediklerinde başka ne yapabilirim diye düşünmeye başlıyorlar. Ve küçük değişimler sonunda daha büyük değişimlere yol açıyor.’ diyerek özetliyor.
Gorenflo’nun tabi ki sahip olduğu şeyleri var; bir evi, laptop’ı, kıyafetleri ve hatta şu eski Peugeout bisikleti (Mountain View’da bisiklet paylaşım programı yıl sonundan önce başlamayacak). Ancak gene de kendi deyimiyle ‘sharing hacker Neal’ eski kurum çalışanı Neal’a oranla epeyce yol katetmiş. 2004’te Nakliye devi DHL’in bir bölümünde stratejist olarak çalışmaktaydı ve hayatı şirketin San Francisco ofisi ile Brüksel’deki merkezi arasında geçiyordu. ‘Up in the Air’ filmindeki gibi bir hayat kendisine göre değildi- birlikte çalıştığı 30’lu yaşlardaki expat’ların çoğunun boşanmış olduklarını ve kız arkadaşı Andrea ile olan ilişkisinin benzer bir sorunla karşılaşabileceğini farketti. ‘DHL’deki misyonumuz dünyanın en iyi kutu taşıyıcısı olmak gibi bir şeydi’ diyerek hatırlıyor Gorenflo o günlerini ve ‘Sonunda kendime ben ne yapıyorum?’ diye sordum.’ diyor. Bir öğleden sonra kaldığı Brüksel otelinin otoparkında yürüyüş yaptıktan sonra işinden istifa etti. O günden sonra Gorenflo ‘hayatına değer katmayan herşeyi eleyip, yalnızca değer katanlara odaklanarak’ özel hayatının ve iş hayatının her parçasını değiştirmeye başladı. Kız arkadaşı Andrea bu değişimin parçası olabildi ve şimdi karısı ama aynı şey kurumsal hayatı için olmadı. 2009’da kar amacı gütmeyen, kişilere ve gruplara bebek mamasından, barınmaya, yetenekten, solar panellere kadar pek çok şeyi paylaşabilecekleri sistemleri nasıl inşa edeceklerini öğreten bir web sitesi kurdu; Shareable. ‘Kurumlar satın almayı kolaylaştırmak için yüzyıllar harcadılar’ diyen Gorenflo ekliyor ‘Biz paylaşmayı kolaylaştırmanın başındayız’
Gorenflo, paylaşımı ilkokuldaki ilkel tanımından çıkarıp, ekonomik anlamda daha değerli yapan global trendin önde gelen yol göstericilerinden. Ekonomik krizle çoğalan çevresel duyarlılık ve sosyal ağların olgunlaşmasıyla birlikte yeni nesil iş kolları oluşmaya başlıyor. Bu iş kolları araba, kıyafet, daire, araç gereç, yemek ve hatta yeteneklerin paylaşımını mümkün kılıyor. ‘Paylaşım pazarı’ diyebileceğiniz bu iş kollarının ana özelliği zaten sahip olduğumuz şeyler üzerinden değer yaratmaları. Bu sitelerin pek çoğunun dayandıkları temel nokta; emlak balonu ve banka krizlerinin yarattığı düş kırıklığı ya da geleneksel başarı kriteri olarak görülen ev ve araba sahipliğine ilgisizlik.
Ancak sessizce buralara dokunmaya başlayanların sayısı oldukça da etkileyici. Şimdiye kadar 235 ülkeden 3 milyon kişi couchsurfing hizmetlerinden yararlanmış ve her ay 2.2 milyon bisiklet paylaşımı gerçekleşiyor. Yakın zamanda yayımlanan ‘Beni Olan Senindir: Ortak Tüketimin Yükselişi’ nin yazarı Rachel Botsman bu durumu ‘Bunun sahiplenme konusuna bakışımızdaki etkisi Endüstriyel Devrim kadar büyük olabilir’ sözleriyle yorumluyor.
Botsman sosyal ağların gelişimini; önce programcıların kodlarını paylaşmaya başlamaları (Linux), daha sonra insanların hayatlarını paylaşmaya başlamaları (Facebook) ve son olarak da kendi içeriklerini paylaşmaya başlamaları (YouTube) süreçleriyle açıklıyor. Oxford ve Harvard mezunu, GE ve IBM’de innovasyon danışmanlığı yapmış 33 yaşındaki İngiliz Botsman ‘Şimdi insanların ‘ben de aynı teknolojiyi dünyanın her yerinden herşeyi paylaşmak için kullanabilirim’ dedikleri dördüncü evreye geçiyoruz’ diyor. ‘Pazarlamada araştırma ve müşteri psikolojisini anlamak için çok para harcıyoruz ve tüm bu yatırım daha fazla satmayı gerektiriyor diye açıklıyor durumu ve ekliyor ‘Şirketlerin daha fazla satış yapmasına daha fazla yardımcı olamayacağım’.

Ortak tüketimin ana fikri basit: İhtiyaç duyduğumuz eşyalara ve yeteneklere erişebilmek, onlara sahip olmaktan daha önemli. Botsman bu dünyayı 3 basit kovaya benzetiyor: İlki bir ürünün kiralamasını ya da ortak kullanımını mümkün kılan ürün- hizmet sistemleri (örneğin araba paylaşımı); ikincisi bir ürünün yeniden sahiplenilmesini sağlayan yeniden dağıtım pazarlaması (örn: Craigslist) ve üçüncüsü edinilen malların ve yeteneklerin paylaşımını sağlayan ortak yaşam biçimleri (örn; ortak çalışma alanları). Faydalar ise tartışılmaz -azalan maliyetler, daha az atık, yerel değerlerini koruyan global komünitelerin oluşumu.
Freecycle ve Couchsurfing gibi bu pazarın öncüsü olanlar kişiler arasında ihtiyaç duyulan şeylerin bedava değiş tokuşunu teşvik ettiler. Ama yakın zamanda çıkan paylaşım platformları ticarete boğulmuş durumdalar. eBay’in bir zamanlar online pazarda satıcıları ve alıcıları biraraya getirmesine benzer şekilde bugünkü paylaşım platformlarının da yeni girişimci ekosistemi oluşturma potansiyelleri var. Gartner Group araştırmacıları 2013’te birebir finansal borç verme pazarının 5 milyar dolara ulaşacağını öngörüyolar. Frost & Sullivan yalnızca Kuzey Amerika’daki araba paylaşım pazarı gelirlerinin 2016’da 3.3 milyar dolara ulaşmasını bekliyor. Botsman da birbebir kiralama pazarının 26 milyar dolarlık bir pazar haline geleceğine ve toplamda ortak paylaşım pazarının 110 milyar dolar üzerinde bir pazar olacağına inanıyor. Ortağı Mike Maples (Twitter ve Digg’in eski destekçilerinden) ile 3 farklı paylaşım işine giren ve Floodgate Fund’da risk yatırımcısı Ann Miura-Ko ‘Bu yalnızca anlık, nereye varacağı belli olmayan bir hareket olabilir mi?’ diye soruyor ve yanıtlıyor; ‘Hayır, bir risk yatırımcısı olarak yalnızca sıcak geldiği için bir fikre yatırım yapmam’ diyor. Aslında geçen yıl Google Ventures ve Sequoia Capital ile LinkedIn kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Greylock Partners’dan Reid Hoffman ortak paylaşım yatırımlarına destek verdiler. (Aslında Silikon Vadisinde tercih edilen terim yetersiz kullanılan malların kullanıma sokulması. August Capital ortaklarından Howard Hartenbaum da bu konuyu ‘Bu şekilde söylendiğinde nasıl para kazanılacağı çok daha açık’ sözleriyle değerlendiriyor.)
Ortak paylaşım artık finansal toplulukların da desteğini almaya başladığına göre araba üreticilerinden büyük ölçekli satıcılara kadar herkesin konuya daha fazla eğilmesi gerekir. Yakın zamanda Harvard Business Press’de ‘Yeni Kapitalist Manifesto’ makalesini yayınlayan Umair Haque ‘Bunun çok yıkıcı etkilerinin olması muhtemel’ diyor. Paylaşım platformlarının, Home Depot gibi bir şirketi iflasa sürüklemeyeceğini ancak işinin büyük bir kısmını elinden alabileceğini söylüyor. ‘Tüketici olarak bilinen insanlar % 10 daha az harcayıp, % 10 daha fazla paylaşmaya başlarlarsa bunun geleneksel kurumların kâr marjları üzerindeki etkisi çok daha büyük olacaktır.’ diyor Haque ve ekliyor ‘Bu da demektir ki belli sektörlerin kendilerini baştan tanımlamaları gerekiyor ya da geçmişin kumları arasına gömülmeye hazırlanmalılar’
Paylaşım pazarındaki en dikkat çekici girişimlerden biri olan AirBnB’nin kurucuları San Francisco’da bir Şubat akşamı evlerinde ağırladıkları ilk yabancı konuklarını hatırlıyorlar. AirBNBnin kullanıcı deneyiminden sorumlu yöneticisi Joe Gebbia ilk konuklarını ’38 yaşında Razorfish’de çalışan bir bayan ve daha sonra da Salt Lake City’den yaşça daha büyük bir endüstri mühendisi konuklarımız oldular ve evin mutfağında şişme yatakta uyudular.’ diyerek anlatıyor.
Gebbia ve Brian Chesky RSID’den yeni mezun olmuşlardı ve kiralarını ödemek için paraya ihtiyaçları vardı. Şehirdeki konferansı düşünerek bir hevesle bir web sitesi hazırlayıp tasarım konferansı katılımcılarına konaklayabilecekleri benzersiz bir yer sundular – kendi evlerinde, şişme yataklar üzerinde, ev usulü kahvaltı ile.
Gebbia konuklarını ‘Yabancı birinin evinde şişme yatakta kim yatar konusundaki tüm varsayımlarımızı yıktılar.’ sözleriyle hatırlıyor.
Bundan cesaret alarak o ve Chesky bir iş kurmaya ve denemeye karar verdiler; –bir otelde yer ayırtmak kadar kolay olacak şekilde- dünyanın herhangi bir yerinde başka birinin evinde kalmayı sağlayacak bir web sitesi.’
Bir pazar yaratmakla ilgili en büyük zorluk aynı anda hem arzı, hem de talebi yaratmak. Çocuk kıyafetleri ve oyuncaklarının değişimine olanak sağlayan yatırım destekli ThredUp kurucusu James Reinhart ‘Bu bir tavuk-yumurta problemi’ diyor. Yeni başladığı günlerde herkes için ücretsiz kullanım sağlayan eBay’i inceleyen Harvard Business School mezunu Reinhart ‘Hangi tarafı sübvanse edeceğinizi seçmelisiniz’ diyor.’
ThredUp arzı yaratarak başladı -şirket açılıştan önce; yüzlerce kutu kıyafet satın aldı ve başlangıç için stok oluşturdu. ThredUp şu anda çocuklarının kullanmadıkları esyaları kutulayan herkese kutu başına kredi veriyor ve bu kredileri ebeveynler sitede çocuklarının yaş grubuna uygun başka bir kutu almak için kullanabiliyorlar.
2 hafta sonunda satılmayan kutular ya indirime giriyor ya da yardım kuruluşlarına bağışlanıyor. ‘En kötü deneyim satacak bir kutu dolusu çocuk eşyanızın olması ve isteyen birini bulamamanız’ diyor Reinhart.
Diğer taraftan Airbnb’nin talep yaratması gerekti. Gebbia ve Chesky kısıtlı konaklama imkanı bulunan şehirde 2008 Denver Demokratik Ulusal Kongresi gibi büyük bir organizasyon olduğunda zorlanmadılar ancak bu anlık durum ortadan kalktığından işler yavaşladı. Bunun sonucunda AirBnB’nin ilk katılımcı ev sahipleri ile buluşup, onlarla vakit geçirmek ve kullanıcı toplantıları yapmak için çokça vakit ayırmaya başladılar. Tüm bunların sonunda da İnsanların görmedikleri evleri ya da odaları kiralamak istemediklerini öğrenip, sitede geniş açılı ve yüksek çözünürlüklü fotoğrafların bulunması konusunda ısrarcı olmaya başladılar. Başlangıçta fiyatlar için sanal bir üst limit yarattılar ama insanlar tüm apartmanı kiralamaya başlayınca ve bu bir norm haline gelince kısa zamanda bunu kaldırdılar. CEO Chesky ‘Bugün New York City için elimizdeki listeye bakarsak herhangi bir otelden 10 kat daha büyük olduğumuzu söylemek yanlış olmaz; neredeyse şehirdeki her bloktan birinde varız’ diyor.’
AirBnB bugün 8000’den fazla şehirde ev, şato, araba, yat ve hatta igloo kiralıyor. Sequoia’nın öncülüğünden birkaç ay sonra, geçen Nisan’da, AirBnB’ye 7.1 milyon dolar yatırım yapan Greylock‘ dan Hoffman ‘3 dakika içerisinde bu konuyla çok ilgilendiğimi anladım.’ diyor. Ayda %45 gibi bir oranla büyüyen AirBnB seyahat sektörünü yalnızca başlangıç adımı olarak görüyor. Hoffman ‘ buna tüm pazarın eBay’i gibi bakacak olursak, insanların ellerinde sıkışıp kalmış çok büyük likiditeye ve ekonomik değere sahip olduklarını görürüz. Bunu farklı şekillerde ayrıştırabilme olanağı… limitsiz’ diyor. Kurucuları, yalnızca ikinci el ev kiralamasına odaklanan VRBO’dan farklı olarak, AirBnB’nin geleceğinin yalnızca evlerle kısıtlı olmadığını, evin içindeki dışındaki, arka bahçesindeki ve yollarındaki herşeyi ekonomik değere çevireceğini söylüyorlar. Hoffman bunu ‘Yalnızca bir şirketin milyarlarca dolarlık bir şirket haline geleceğini düşündüğüm zaman yatırım yaparım’ sözleriyle açıklıyor.
Paylaşım girişimlerinin Sand Hill Road’un dikkatini çekmesinin nedeni de bu. Freestyle Capital yatırımcılarından Josh Felser ‘Çok yıkıcı olma potansiyeline sahip. Önce Amazon geldi, sonra eBay ve şimdi birebir pazarlar sırada. Yelpazesi ise değişimi yapılabilecek tüm eşyalar kadar geniş’ diyor.
Good Worldwide eski başkanı Craig Shapiro çoğunlukla ortak paylaşım işlerine yatırım yapmak üzere, yatırımcıları arasında YouTube kurucusu Chad Hurley, MIT Media Lab yaratıcısı Nicholas Negroponte ve hatta Botsman’ın da bulunduğu Collaborative Fund’ı kurdu. ‘Yemekten, bahçeye ve yetenek paylaşımna kadar olabilecek her şeyle, daha fazla değer ya da üretkenlik yaratabilecek her kaynakla ilgileniyorum’ diyor.
Her ürün kategorisi paylaşıma uygun değil. 2008’de Rentallic adında online kiralama sitesi kuran, eski LinkedIn yazılım mühendisi Punsri Abeywickrema ‘Pahalı elektronikler bu iş için uygun değil’ diyor. Abeywickrema Rentallic platformunu el çantasından çim biçme makinasına kadar her türlü eşyanın kiralaması için kurmuş. Ancak 9 aylık kullanıcı testinden sonra paylaşım için uygun olan eşyaların belli başlı bazı kriterlere sahip olması gerektiğinre karar vermiş: 100$’dan fazla ve 500$’dan az olmalı, kolay taşınabilir olmalı ve az kullanılmış olmalı Sonunda Abeywickrema sitenin kapsamını spor ve outdoor malzemeleri ile sınırladı.
Paylaşım dünyasında herkesi endişelendiren konu tabi ki; güven. Etsy’den satın aldığınız örgü berenin size postalanmasını beklemek bir şey, bir yabancının evinizde kalması ya da sahip olduğunuz en değerli ikinci varlığınızı, yani arabanızı kullanması, başka bir şey. ‘Bahsettiğimiz şekilde bir paylaşımın olabilmesi için itibar ve öneri sistemi mutlaka bu işe dahil olmalı. Paylaşım ve güveni aynı ortamda bir araya getirecek bir toplu pazar yaklaşımı henüz görmedik’ diyor Freestyle’dan Felser. Paylaşım platformlarının çoğu bu konuda kendi oluşturdukları politikalarla mücadele vermeye çalışıyorlar. Hemen tamamı (AirBnB de dahil olmak üzere) iki taraftan sosyal da profil bilgilerini paylaşmalarını talep ediyor ve değerlendirme sistemi sunuyor.
Bu değerlendirmeler sizinle birlikte web’de dolaşıyor olsalar ve örneğin eBay’deki değerlemeleriniz AirBnB’de hakkınızda bilgi edinilmesini sağlıyor olsaydı çok daha etkili ve önemli olurlardı. TrustCloud gibi girişimler web’de itibar sistemleri oluşturmak istiyorlar. Dahil olmayı kabul ettiğiniz durumda şirket oluşturduğu algoritma ile Facebook, LinkedIn, Twitter ve TripAdvisor ve benzeri sitelerdeki izlerinizi takip ederek online verilerinizi topluyor ve güvenirliğinizi, tutarlılığınızı ve geri dönüş oranlarınızı hesaplıyor. Offline dünyada güvenirliğinizi ölçen kredi değerlendirmesine benzer bir şekilde online dünyada nereye giderseniz gidin sizinle gelen bir markanız, nişanınız oluyor. TrustCloud kurucusu Xin Chung ‘Elbette karşınızdaki eski bir katil olabilir. Ama veri topladığınızda sokakta gördüğünüz yeşil pantolonlu, beyaz tshirt’lü insan hakkında daha fazla bilginiz oluyor. Her zaman veri toplamayı tercih ederim’ diyor.
Kendi sitesinde büyük miktarda veri toplayan bir site var elbette; Facebook. Facebook platform ürün yöneticisi Carl Sjogreen ‘Yelp ve eBay gibi siteleri düşünün, online itibar nosyonu oluşturmak için tonlarca yatırım yaptılar ama tamamı eBaydeki joebob77 gibi takma isimlere dayanıyor. Biz en başından beri gerçek kimlik ve gerçek isimlerle bir sosyal ağ oluşturmaya karar verdik.’ diyor.
600 milyondan fazla kayıtlı kullanıcısı olan ve her ay 250 milyon kişinin, her gün yeni 10.000 tanesi eklenen web sitesi sosyal plug-in’leri kullandığı Facebook; online güven ortamı yaratma konusuna hakim olma adayı. Sjogreen ‘Bu ekosistem içerisinde düzgün ve iyi bir oyuncu olmak gereği çarpıcı şekilde ön plana çıkıyor; örneğin eğer AirBnB’de benim için kötü bir yorum bıraklırsa bu değerlendirme tüm web’de beni takip edecektir’ diye açıklıyor.
Geçen Şubat ayında Kuzey Amerika Ulusal Oto Fuarından önceki gece, Lisa Gansky, Detroit’teki Fisher Tiyatrosunda, aralarında Ford ve Lincoln tasarımcılarının da bulunduğu 300 kişilik bir gruba TEDx konuşması yaptı. Kalabalığa ortalama bir insanın arabasının zamanının yüzde kaçında kullandığını düşündüklerini sordu. Birkaç cevap geldi ama hiç kimse Gansky’nin elindeki istatikleri duymayı beklemiyordu. ‘Amerika, Kanada ve Batı Avrupa’da bu oran % 8; yani bize bu kadar paraya mal olan arabalar aslında % 90 zamanda kullanılmıyor’. Gansky’den geçen Eylül’de (Botsman’la aynı zamanda) yayımlanan kitabında da ‘mesh’ (çorap söküğü) olarak ifade ettiği bu durumu açıklaması istendi. Her iki yazar da paylaşımın yaratacağı bu çorap söküğünün yalnızca tüketim şeklimizi değilştirmekle kalmayacağını, aynı zamanda başarılı şirketlerin kuruluşunu da etkileyeceğine inanıyor. AOL ve Kodak girişimlerini on milyonlarca dolara satan girişimci Gansky, bunun araba üreticilerinin bir platform gibi davranmaya başlamak zorunda oldukları anlamına geldiğini düşünüyor. Gansky kendisine dinleyen topluluğa da ‘Hemen şimdi üretim bantlarınızdan paylaşıma hazır arabalar çıkarabiliyor olsaydınız bu muhteşem bir şey olurdu’ dedi.
Arabalar kullanımı en az sağlanan pahalı mallar. 11 yıl önce ZipCar insanları arabaya sahip olmak yerine masrafsız, uygun şekilde erişime ikna etmeye başladı. ZipCar şu anda halka arza hazırlanıyor. Ama bu sırada iş modeli ZipCar’dan daha verimli olabilecek yatırım destekli pek çok araba kiralama gişirimi de ortaya çıktı. Henüz yeni kâra geçen ZipCar araba filosunun 90 milyon $’lık büyüme ve bakım masrafları ile uğraşıyor oysa RelayRides, Zimride, Spride, ve Getaroundgibi platformların sahip oldukları araba filoları yok- yalnızca kişilerin sahip oldukları araçların paylaşımını sağlıyorlar.

En değerli ikinci varlığınızı (arabanız) bir yabancı ile paylaşarak ekonomik gelir elde etmek bir ölçüde zorunluluk da olabilir. August Capital ve Google Ventures tarafından desteklenen RelayRideskurucusu Shelby Clark ‘Ortalama bir kişi RelayRides’da aracını kiralayarak ayda 250 $ kazanıyor.’ diyor ve ekliyor ‘Bazı kullanıcılar arabalarının tüm maliyetini çıkarmalarına yetecek kadar kazanıyorlar. Aslında basitçe bedava bir araç sahip oluyorlar.’
RelayRides rezervasyonlar sırasında her iki tarafı da güvence altına alan 1 milyon $’lık sigorta poliçesine sahip olduğundan risk oldukça düşük.
Diğer taraftan ekonomik olmayan faydalar da var. Clark insanların ulaşım maliyetleri sabitten (araba sahibi olma) değişken olmaya doğru kayınca (kiralama) ne zaman araba kullanmaya ihtiyaçları olduğu konusunda daha etkin kararlar verdiklerini söylüyor ve ekliyor ‘Araştırmalar gösteriyor ki; araba paylaşımından yararlanan bir kişi araba sahibi olan birine göre % 40 daha az kullanım gerçekleştiriyor’. Shareble’dan Gorenflo bunun araba kiralamayı başka paylaşımlar için de örnek haline getirdiğine inanıyor ve ‘Tarihe baktığımızda arabalar hiper tüketime kapı açan araçlardı, şimdi buradan çıkmak için de araç olacak gibi gözüküyorlar’ diyor.
Araba üreticileri de bu konuyla ilgilenmeye başlıyorlar. Peugeout 2010 başlarında Mu adını verdiği ulaşım hizmetine başladı. Hizmet, kayıtlı kullanıcıların yalnızca ihtiyaca göre özelleştirilmiş (bisiklet taşıyıvı, kar lastiği ve Tv ile donatılmış) Peugeout arabalara ulaşmalarını sağlamakla kalmadı, aynı zamanda elektrikli scooter ve bisikletileri de hizmete sundu. Peugeot’dan Nadège Faul ‘Avrupa’nın büyük şehirlerinde insanların yalnızca bu eşkilde yararlanmak üzere arabalarını satmaya başladıklarını görüyoruz’ diyor. 2011 sonunda Mu hizmetlerini 6 şehirden 70 şehire yaygınlaştıracak. Faul aynı zamanda ekliyor ‘Araba satışlarında yeni bir çağa girdiğimiz konusunda ikna olduk. Ya bu yeni pazarın farkına varıp gerekenleri yapacağız ya da bu müşterileri kaybedeceğiz.’
Alman araba üreticisi Daimler bu yeni gerçekliği biraz daha ciddiye alıyor. Sunduğu Car2Go servisi ZipCar’a benzemekle birlikte rezervasyon ya da 2 yönlü seyahat gerektirmiyor. Car2Go mobil uygulaması, Almanya’da Ulm ya da Austin’de (seçilen pilot şehirler) ihtiyaç duyanların sokakta yürürken, o sokakta bulunan Akıllı Aracı bulabilmesini, bir PIN numarası ya da kart okuyucu yardımıyla kullanmaya başlamasını,, çevrede istediği yere seyahat edebilmesini ve istediği yerde başka birinin kullanımı için bırakabilmesini sağlıyor. Ekonomik yakıt tüketimi sağlayan Akıllı Aracın elektrik aksamı ve pilleri için enerji sağladığı 100 watt’lık solar tavanı bulunuyor. ’Car2Go yönetici direktörü Robert Henrich ‘Frost & Sullivan’ın 2010’da yaptığı çalışmaya göre yakın zamanda araba paylaşım pazarı milyarlarca dolarlık bir pazar haline gelecek. İlgilendiğimiz büyüklüğün çapı bu’ diyor. Henrich’in verdiği bilgiye göre Car2Go servisi bu yıldan başlayarak Amerika ve Avrupa’daki 100 şehirde pazara sunulmaya başlanacak.
Daimler bu işe o kadar yatırım yapıyor ki; Daimler marka olmasa bile her araba için çalışacak uygulamalar üretmeye başladı. Geçtiğimiz Eylül ayında Daimler’ın Almanya’daki inovasyon ekibi yerel sürücülerle araba ihtiyacı olan kişileri biraraya getiren uygulamasıyla Car2Gether pilot çalışmasını başlattılar. Ulaşım ihtiyacı olanlar araç sahiplerine (herhangi bir araç kullanıcısı olabilir) talepte bulunuyorlar – her iki tarafın da Facebook ve Twitter profillerine erişim ağlanıyor. Yolculuk sonrasında hem şoför, hem de yolcu birbirleri için değerlendirme yapıyorlar. Daimler’ın servisi kulanıma açıp açmayacağını ve hatta yapıp yapamayacaklarını bile bilmeyen proje yöneticisi Michael Kuhn ‘Bunu tekerlekler üzerinde bir sosyal ağ haline getirmek istiyoruz’ diyor ve bu sözleriyle bulunduğu Stuttgart Almanya yerine Silikon Vadisi’ni anımsatıyor.
Araba üreticileri kendileri dahil olsalar da olmasalar da paylaşım sistemlerinin kurulmakta olduğunun farkındalar. Ekonomist Haque ‘Eğer bir değer zinciri oluşturmazsanız, bunu sizin yerinize başka biri yapacaktır ve sizi emtia haline getirecektir’ diyor. Haque’a göre ‘Baby Gap’e gitmek yerine ThredUp’daki diğer annelerden bebek kıyafetleri almayı tercih eden anneler ya da Target’tan almak yerine NeighborGoods’dan komşusunun matkabını ödünç almayı tercih edenler, yani tüketiciler, hatta daha uygun şekilde ifade etmek gerekirse vatandaşlar, birbirleriyle buluşarak ve paylaşarak aracıları resmin dışına çıkartıyorlar. Bunları genellikle ikinci el pazarı olarak düşünüyoruz. Ancak burada başka bir gerçek daha var; o da üretici ve tüketicinin karşı karşıya geldiği sektör kurallarına uymak zorunda olmadığımızı öğrendiğimiz. Sahip olduklarımızı alabiliriz ve tekrar tekrar kullanıma sokabiliriz.’
Paylaşım ekonomisi, kimsenin ne kadar büyüyebileceğini ya da kaç sektör ve şirketi etkileyebileceğini öngöremediği bir durumda. Birbirine pek benzemeyen iki örnek vermek gerekirse; Best Buy ve Lowe’s perakende sektörüne nasıl etkisini olacağını araştırmaya başladılar. Lowe’s in Yeni İş Geliştirme Başkanı Jay Rebello ‘Paylaşım kavramının son 12 aydır gündemimizde olduğunu söyleyebilirim. Sosyal ağlar topluluk tanımını etkiliyor. Eskiden insanlar daha fazla biriktiriyorlardı şimdi ise bu bakış açısının değiştiğini görüyoruz.’ diyor.
Ve Wall Street’in tüketicide çok büyük güven problemine neden olduğu bankacılık gibi sektörlerde paylaşım sonucunda ile aracılığın ortadan kalkması bir gerçek haline geliyor. Son yıllarda ortaya çıkan pek çok birebir kredi verme sitelerinden biri olan Zopa’nın CEOsu Giles Andres ‘Bankacılıkta yaşanan kriz bizi olumlu şekilde etkiledi, az sayıdaki ilk kullanıcıları büyük kalabalık kitller haline geitmekte katalizör oldu’ diyor.
Haque ‘Birebir bankacılığın bankacılık sektörü için çok yıkıcı olacağına inanıyorum’ diyor. Haklı olabilir; ancak gene de 1 milyon$’lık mortgage pazarını içine alacak büyüklükte bir birebir pazar beklemek biraz zor. Haque’ın ifadesiyle ‘Finansçılar, statükolarını koruma ve bunun için bizleri kendileri olmadan sistemin çökeceğine ikna etme konusunda yeteneklililer’. Ancak Haque’ın düşüncesi paylaşımın kalbindeki bir inanca dayanıyor; dağıtımlı sitemlerin esnekliği. Örnek olarak 70’lerde İrlanda’daki bankacılık krizi sırasında bu durumdan kendilerince bir yöntemle çıkmayı başaran köylerin ve diğer tarafta greve giden bankerlerin – evet greve giden bankerler- hikayesini anlatıyor. Bankerler halkı bankacılık sistemi olmadığı durumuda ekonominin çökeceği konusunda uyarmak için greve gitmişlerdi. Haque ‘Ancak beklediklerinden farklı bir şekilde sonlandı’ diyor ve olanı ‘lokal pub’lar ödünç para veren fiili bankalar haline geldiler. Düşünecek olursanız İrlanda’da insan sarraflığı konusunda kim barmenlerden daha iyi olabilir ki?’ sözleriyle açıklıyor.
Ve gülerek ekliyor ‘Ekonominin büyümesi elbette durmadı, yavaşlamadı bile’.
2. resim kaynak: http://www.on5yirmi5.com/genc/haber.112584/tuketime-karsi-paylasim-duzeni.html